Sonunda güneş bu sefer gerçekten içimizi ısıtacak kadar uzun uzun parladı, sıcak bir Cumartesi ve bahar geldi :) Sonbahar doğumlu biri olarak, sarı sonbaharı, kızaran yaprakları sevdiğimi düşünsem, içten içe hüzünlü ruh halimle kendimi sonbahara yakın hissetsem de ben bir sıcak insanıyım, evet. Güneşi, üşümemeyi, aydınlığı, rahat giyinmeyi ve hafifliği seviyorum. Sıcak havada buz gibi birşeyler içmek, gölgeli dar sokak kafelerinde serinlemek, iş çıkışı yaşayacak 3-4 saatimin daha olması, açık havada daha çok vakit geçirmek, açık hava konserlerine gitmek... Sıcak güzel, yaz güzel.
Şeytanın bacağını kırdım, İtalyanca çalışmaya başladım. Eski kitaplar, defterler, sözlükler geri geldi.
Zaman çabuk geçiyormuş, ben hala " bir 3-5 sene önce kursa gitmiştim, baya ara verdim " derken eski defterlerde 2001 tarihli notlarımı görünce bir süre öylece kalakaldım. 10 sene mi olmuş ben bu kursu bitireli ?
Ne çok zaman geçmiş ve de ne çabuk geçmiş, ben yaşlanmış mıyım ? Vs... vs... derin konulara dalıp gittim.
Roma için vize hariç herşey hazır ve nazır. İşlerimi ayarladım, iznimi aldım, uçak biletim ok, vizeyi de bu Salı halledersem sıra en güzel kısma gelecek. Roma'yı daha önce gördüğüm için çok çok heyecanlı ve sürprizli olmayacak Roma sokaklarında olmak, ama kurstan sonra kalan 2-3 günümü Sorrento-Amalfi-Positano'da geçirirsem bu tatil pek hoş olacak :) Tabi bu Amalfi sahillerine 2 gün yetmez, hiç yetmez ama ön inceleme gezisi diyeim buna, ileride daha uzun tatillerde gelmek üzere.
Sunday, 27 March 2011
Saturday, 26 March 2011
Thursday, 24 March 2011
Monday, 7 March 2011
Kritik
Bol sinemalı bir dönem sona erdi, IF Istanbul ve Oscar öncesi eksiklerimizi tamamlayalım derken, bol bol güzel film izledim. Yılın sinema açısından en verimli dönemi bu herhalde.
- 127 Hours, 127 saat sürdü sanki, belki de sonunu bildiğimizden beklediğim heyecanı veremedi.
- The King's Speech, iyi oyunculuk, güzel İngiliz aksanını duymak ve kraliyet hayatını görmek açısından güzel bir filmdi.
- HereAfter, çok sevdiğim Matt Damon'a rağmen vasat kategorisinde kaldı. Tsunami sahnesi etkileyiciydi.
- Last Train Home, şaşırtıcı, film tadında bir belgesel. Çin, ucuz iş, ucuz emek merkezi. Olaya bir de işçilerin içinde bulunduğu durum, yaşadıklarını ve korkuları açısından bakma fırsatı veriyor.
- Living On Love Alone, çok bilmeden gittiğim ama keyifle izlediğim bir Fransız filmi. IF dışında ülkemizde gösterime girmeyecek bir film. http://www.timeout.com/film/reviews/89106/living-on-love-alone.html
Sırada İstanbul Film Festivali var, bu sene seyircileri buluşturan bir blog da yayında. Detaylar aşağıda :
İstanbul Film Festivali'nin 30. yılına özel sürprizlerinden ilki, geçmişten günümüze tüm festival seyircilerini buluşturan "Film Gibi 30 Yıl"adlı blog sitesi oldu.
www.filmgibi30yil.com adresinden yayına başlayan blog, festival izleyicilerinin festivalle ilgili anılarını paylaşabileceği, eski biletlerinden fotoğraflarına, broşürlerden kataloglarına birçok hatırayı sergileyebileceği, festival sayesinde edindikleri arkadaşlardan, dinleme fırsatı buldukları yönetmenlerden bahsedebilecekleri interaktif bir platform oluşturmayı amaçlıyor.
Blog, festival seyircilerini, festival anılarını tazelemeye davet ederken, oylamalarda en beğenilen anıyı seçme ve birçok sürpriz hediye kazanma imkânı da sağlıyor.
Kış Masalı
Kış bitmeden eldivenlerimi örmeyi bitiremedim derken ben, kış son gücüyle bastırdı bastıracak. Eldivenim hazır :) Kar, yılın ilk ilkbahar ayında kendini gösterecek, 3 günde bitecek, sonra gelsin güzel bahar günleri..
İşte eldivenim.. Parmaklarımın uzun olduğunu söylemiş miydim ;) Baş parmağıma ithafen;)
Subscribe to:
Posts (Atom)